22 Şubat 2010 Pazartesi

AKÇANSA’ya tören; İÇDAŞ’a yapta görem!

Bu yazıda Çevre Platformu Sözcüsü Hicri Nalbant’ı bir kenara koyuyorum. Ona karşı yapılan hareket gerçekten lüzumsuz ve ayıptı.
Ben olayların biraz daha içine girilerek görülmesinde fayda buluyorum.
Çünkü çok tuhaf işler oluyor.
Bu hafta  Ticaret ve Sanayi Odasında bir toplantı yapıldı. ÇASİAD’ın yeni Yönetim Kurulu’nun ziyareti ana gündem maddesiydi. Amaç kurumlar arası dialoğu geliştirmek kabilinden basına poz vermekti.
Sonra toplantı döndü İÇDAŞ’ın sorunlarına. ÇTSO Yönetim Kurulu üyesi, İÇDAŞ Genel Müdürü Bülend Engin yeni yatırımlarında yaşadıkları ÇED  krizini anlattı. Yönetim Kurulları üyeleri de dinledi. Doğru dürüst kimsenin bişeyden haberi yoktu. Orada bulunan hiç kimsenin ÇED’le çütle işi olmadığı için de öylece dinlediler Bülend Engin’i.
Çünkü orada bulunan herkes bundan iki yıl önce kapasitesini iki misline çıkaran AKÇANSA’nın açılış törenine de katılmışlardı. Orada konuşanlardan hiç böyle sorunlarda duymamışlardı.
Allah aallah dediler.
Bülend Engin dertli mi dertli. Anlattıkça anlattı. Dolmuş iyice.
Normalde bu sorunların yaşanmaması lazım. Aynı AKÇANSA’da olduğu gibi bir yıl sonra tören hazırlıkları yapacak olan şirket adeta şoka girmiş.
Tabi bizimkilerde öyle. Bu tür işlerde sadece törene alışık olan yönetim kurulu üyeleri de şaşkın!
Bülend Engin diyor ki, ÇED Raporuna Balıkesir’den 11 avukat itiraz etti. Hayda buyur buradan yak!
Ne alaka! Balıkesirli avukatın ne işi var Biga’daki yatırımda taraf olmaya!
Ama varmış demekki!
Yine metoroloji raporu hikayesi isi dillere destan..
Bunu duyunca Çan Termik Santrali geldi aklıma. O süreçte de buna benzer çok şey görmüştüm. Ayrıntılarına girmeyeceğim.
Konuyu dağıtmayayım. Evet İÇDAŞ bölgeye ikinci bir termik santral ve yanına da çimento fabrikası yapmak istiyor. Temellerini dahi atmış. Bütün bağlantılarını yapmış. Firma için çimento fabrikası müthiş karlı bir iş. Çünkü termik santrallerden çıkan atıklar burada değerlenecek.
Ama birden ÇED raporu iptal.
Benim aklıma şu geliyor. Acaba bu bölgede Türkiye ortalamasının ya da diğer bölgelerde satılan çimentodan daha pahalı satışlar yapanların parmağı mı var?
Sektör bunu çok iyi biliyor. Antalya’dan çimento getirseniz, nakliye dahil daha ucuza geliyor çünkü. Sonuçta bu her şeye yansıyor.
Kimsenin inkar edemeyeceği tek bir gerçek var; Çanakkale’de çimento diğer bölgelere göre pahalı..
Peki neden?
İşte ben diyorum ki, olaylara bu açılardan da bakalım.
Ezine ovasında, zeytinliklerin arasında bacası tüten AKÇANSA üretimini iki katına çıkarırken kimsenin sesi soluğu çıkmıyor da…
Amerikanın Irak ve Afganistan’a getirdiği özgürlük gibi; dünya barışı gibi bişey mi ne bu!
Ne dersiniz; bu işi biraz daha araştırmamız gerekiyor galiba..
Uzmanlık gerektiriyor değil mi?


Savcıyı hakimi eğlenirken görmek..

Adalet Bakanlığı’nda yaşanan kaosu görüyoruz. Adeta bir girdap gibi tüm kurumları etkiliyor. Geçtiğimiz hafta yaşananları düşünürken, kısa bir süre önce tanık olduğum bir manzara geldi aklıma. Hafta sonları tanınmış ses sanatçılarını Çanakkale’ye getiren Balıkçı Yaşar’ın mekanında uzun bir masada eşleriyle birlikte eğlenen Hakim ve Savcılar.. Toplum içinde pek görülmeyen bir camiadırlar. İşleri gereği çok dar bir çerçevede arkadaşlık kurarlar. Birde son yıllarda kamu görevlilerinin içkili yerlere karşı mesafesini de göz önünde bulundurursanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. İşte o gece Çanakkale Balıkçılık’ta gördüğüm manzaradan çok mutlu oldum. Çanakkale’de pek hissetmesek de ‘mahalle baskısı’ içten içe hepimizi korkutuyor. İşte geldiğimiz noktada da eğlenebilen hakim ve savcılar bize mutluluk veriyor. Türkiye gerçeği bu!


Yaşar Yuhay’ın vefatı ve Çanakkale gerçeği

Eski Çanakkalelilerle konuşunca burada yaşayan Musevilerin özel bir yeri olduğunu anlıyorum. O zamanlar 10 binlerde bulunan nüfus yapısı içinde ahenkli bir yaşam beliriyor gözümde. Burada yaşayan ve göç edenlerle kent arasındaki sıcaklık hiç kaybolmamış. Hatta özlem çekenler var. İşte Ayakkabıcı Yaşar olarak aramızdan ayrılan o insana gösterilen ilgi de bunun apaçık örneği. Allah Rahmet eylesin. Yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. 


16 Şubat 2010 Salı

Dışa bakan rüya görür; içe bakan uyanır!

CHP kongresini izlerken şu meşhur dere kenarı hikayesi geldi aklıma. ‘Uzun bir süre bir derenin kenarında oturursanız, düşmanlarınızın cesetlerinin yavaş yavaş önünüzden geçtiğini görürsünüz’ derler. Yani pasif bir intikam ya da gönül rahatlığı meselesi.. Nasıl anlarsanız. Kongreye katılanları izlerken, yıllardır siyaset yapan insanları teker teker beyin süzgecimden geçirdim. Herkesin güçlü olduğu bir dönem oldu hep. Herkesin doğru söylediği gibi ya da. Ama işte esas mesele de burada; doğrular doğru zamanda mı söyleniyor. Mesele de burada zaten (Ramiz dayının sözü gibi oldu be..).
Size CHP’nin il kongresinin anatomisini anlatayım istiyorum. Tabi anlama ve anlatabilme kabiliyetim ölçüsünde, kusura bakmayın.
Gazeteci arkadaşım Mustafa Sezek ile eski belediye başkanı ve milletvekili İsmail Özay’ın yaptığı konuşmalar bence önemliydi.
Sezek, CHP’ye gönül vermiş bir gazeteci arkadaşımız. Bu gönül ilişkisinde tek bir isteği var; kendisine ‘abi’ diyecek gençlerin partiye katılması. İşte o mutluluğu de yeni yakalamış; Merkez İlçe Başkanı Hakan Evirgen Mustafa’ya ‘abi’ demiş. Çok anlamlı bir serseniz bu. Yani Mustafa diyor ki, partiye gençler gelmiyor. Yıllardır aynı yüzler, aynı sesler.
Mustafa Sezek’in en anlamlı cümlelerinden birisi de ‘kafanıza Deniz Baykal kadar taş düşsün’ oldu tabi. Türkiye’nin içinden geçtiği bu kritik virajda Deniz Baykal’ın şoförlüğüne inancı tam arkadaşımın. Bu bir portre.
Gelelim kendi deyimiyle her şeyin eskisi olan İsmail Özay’a. Bilgi ve tecrübesinden yararlanılmaması onu üzüyor. Bir kenarda oturup olan biteni seyretmek zaten ona göre de değil. Ve gelinen noktalarda ‘keşkelerini’ koyuyor ortaya. İronik bir tarzda tabi. Kimse yanlış anlamasın. Bölünen partililerinin, kendi zamanında yapılan mekanlarda birbirlerine duvar örmelerinin sısızı yakıyor içini. – Ha bu arada Özay bunları konuşurken bir ara ağlayacak sandım –
En önemlisi de Özay, ‘yerel iktidarın olanaklarından yararlanmalıyız’ diyor.
Ama yerel iktidar yok salonda..
Ve bu sert eleştirilerle giden kongrede misafir milletvekilinin dediği bir şey var. Diyor ki; ‘arkadaşlar benim ilimde de bu tartışmalar oluyor’
Eee…
Oluyor da ne oluyor?
Hiç..
Evet ben anlıyorum.
Diyor ki, durun fazla bağırmayın şimdi biz varız. Milletvekillikleri bizim işimiz. Bu iş böyle. Bağırmakla olmuyor!
Sadece bağırdığınla kalıyorsun.
Biga ilçe başkanı İsmail Işık’ı büyük kongre delegesi yazsalardı her şey düzelecek miydi mesela!
Kısa tutacağım, ben gazeteci olarak bakıyorum meseleye. Serdar Soydan tek başına, karşısında bir rakip dahi görmeden kongreyi aldı mı?
Herkese geçmiş olsun. Bakalım gelecek dönem Ankara’ya kim ya da kimler gidecek. Artık bunun hesabını yapalım.

9 Şubat 2010 Salı

Dikkatinizi çekiyor mu?

Gelibolu Yarımadasında yaşadığımız burukluğu tekrar tekrar dile getirecek değilim. Geçtiğimiz günlerde Yeni Zelanda ve Avustralya Savunma Bakanları buradaydı. Mezarlıklarında incelemelerde bulundular. 20 kişilik bir heyet. Onlara göre adı ‘Gelibolu savaşları’; bana göre işgal ve yayılmacılık savaşının – ya da haçlı ordusunun hücumu da diyebiliriz -  95. yıl dönümü için yapılan hazırlıkları gözden geçiriyorlar.
Biz çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığı ile idare ediyoruz; onlar Savunma bakanlarıyla!
Bu iş size normal geliyor mu?
Onlar diyor ki; biz bu savaş sayesinde ulus olduk. Çağı yakaladık.
Biz diyoruz göktün bir bulut indi, bizim askerleri uçurdu!..
Farkında mısınız, bizde o savaşlarla ulus olduk. Türk milletinin devleti doğdu. Sonra ne oldu. Kürt, ‘siz beni sevmimisiniz’ demeye başladı!..
Elin memleketinin savunma bakanları yeni nesillere ulus olmanın onurunu öğretmek için okyanus aşıyor; biz elhamdülillah Müslümanlığımız için şehitleri kullanıyoruz!..
Biraz düşünsek mi?

‘Lütfen biraz sabır!’

Demircioğlu Caddesinde başlayan altyapı çalışmaları Çanakkale’yi göbeğinden karıştırdı. İsmail Özay döneminde başlayan ve Ülgür Gökhan ile hız kazanan altyapı çalışmaları biliyorum ki çoğu insanı rahatsız ediyor. Ortalık çamur içinde. Dükkanlar doğru düzgün çalışamıyor vs vs.
Evet bu konuda herkes haklı. Kışın orta yerinde altyapı çalışması yapılıyor. Yapılmak da zorunda. Bu belediye başkanlığında son dönemini yaşayan Ülgür Gökhan’ın kararı. Çanakkale’ye süs havuzu değil, altyapısı sağlam bir gelecek kararı. Yoksa üç beş vidanşör alıp yağmur yağdığında su taşkınlarını çok rahat idare edebilirsiniz. Hatta anında olay yerine gider; ‘aferin belediye çok güzel çalışıyor’ da dedirtebilirsiniz. Ama bu aldatmacadan başka biryeş olmaz.
Şimdi orada atık su, içme suyu, elektrik, telefon ve doğalgaz hepsi birden işlerini yapıyor. Bu bir kentte 50 yılda ya da 100 yılda gerçekleşecek bir iş.
Çanakkale’nin geleceğine yapılan görünmez bir yatırım.
İşi yapanlardan birisi olan Deryal İnşaat’in sahibi Zeynel Takar, gece gündüz çalıştıklarını söylüyor. Eksi derecelerde havaya rağmen hem de. İnsan üstü bir gayretle.
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ise Çanakkale’nin geleceği için aldığı bu karardan dolayı mutlu ama kızgın. Eleştirileri kaldıramıyor bünyesi. Haklı da. Yapılan iş algılansa bile siyasi yargılarla konuşuluyor.
Bende bu memleketin insanı olarak ve de gazetecisi olarak herkese ‘lütfen biraz sabır’ diyorum.

Türk Gençliğinin alın yazısı bu mu?

Bu fotograf karesi içine düştüğümüz durumu ne kadar basit bir şekilde anlatıyor!. 21. y.y da Dünya devleti olma iddiasında olan Türkiye’de insanların alın yazısı, 2 cm x 10 cm bu kağıt parçasında.. İşte binbir emek ve çabayla okuyan yaklaşık 20 milyon Türk Gencini bekleyen son! İŞSİZLİK

1 Şubat 2010 Pazartesi

TDH’nin biletçisi Çalıkoğlu!

Tuygan Çalıkoğlu çok ilginç bir portredir. CHP’de politika yapanlar için onu tekrar anlatmaya gerek yok. Ama Türkiye Değişim Hareketi’ne inanıp buraya akın eden onlarca insan Çalıkoğlu’nu yeni tanıyor. Ve tanıdıklarına da pişman oluyorlar.
Peki kendisini il başkanı ilan eden Çalıkolğu ne yapıyor?
Bu zamana kadar dört kişiyi ilçe başkanı yapıyor. Çalıkoğlu partiye adım atan herkese önce para, sonra hoş geldin diyor. Astığım astık kestiğim kestik diyor.
Sizin aklınız her şeye ermez diyor. Ben miletvekili olunca bakanlık garanti; Avrupa Parlementosu cantada keklik diyor.
Diyor da diyor!..
Adamın ufku geniş; deneyimli bir milletvekili adayı. O demeyecekte ben mi diyeceğim.
Sonra oluşuma başından beri sahip çıkan; destek veren, Mustafa Sarıgül’e inanmış insanlar ne yapacağını şaşırıyor. Bir de bakıyorlar neredeyse kelaynaklar gibi tek başlarına kalmışlar. Çalıkoğlu partiyi büyüteceğine küçültüyor.
Sonuç olarak sarıgüvercinler bir bir yuvadan uzaklaşmaya başlıyor.
Umutlar yok oluyor.

ÇASİAD’ın yeni yönetiminden beklentilerimiz

TUSİAD’a baktığımızda kelli felli bir çok ağır işadamının hiç konuşmadığını görüyoruz. AKP iktidarı her alanda olduğu gibi burada da korku salmış durumda. Başkanlık koltuğu Arzuhan Doğan’dan sonra Ümit Boyner’e geçiyor. Erkekler bir kenarda alkış tutuyor. Yani kısacası TÜSİAD kan kaybediyor. Türkiye’de değişen ekonomik yapı, bir zamanların güçlü TÜSİAD’ını deyim yerindeyse yutuyor.
Şimdi gelelim yerele. Uzun yıllardır Çanakkale’de söz sahibi olan ÇASİAD’a. Burada da genelden ayrı bir gidişat söz konusu değil. MÜSİAD ve benzeri örgütlenmelerin karşısında güç kaybeden TÜSİAD gibi, ÇASİAD’da ÇAGİAD karşısında aynı durumu yaşıyor. Daha düne kadar bir elin parmaklarını geçmeyen ÇAGİAD üye sayısını son birkaç yılda ona katlamış durumda.
İşte bu aşamada yeni oluşan yönetimiyle ÇASİAD Çanakkale iş dünyasının ikinci kuşaklarını bünyesine katarak gücünü perçinlemiş bir yapıya kavuştu. Hepsi üniversite okumuş, babalarına oranla dünyaya bakış acıları daha geniş ve algılamaları da daha pratik olan genç ÇASİAD  yönetiminin ayakları yere basan ciddi işler yapması gerekiyor.
Sadece yönetim kurulu toplantılarıyla yetinmemek bence önemli bir adım olabilir. En azından iki ayda bir Çanakkale’nin meselelerinin tartışılacağı kentin dinamiklerinin de görüşlerini aktaracağı toplantı geleneğini bu dönemde hayata geçirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.