24 Nisan 2010 Cumartesi

Yüksek koltuklar; yüksek topuklar!

Bugün 23 Nisan. büyük büyük koltuklarda oturanların yerine, küçük küçüklerin oturduğu iki üç dakikalığınına renkli pozların verildiği gün. Onun için ben de bir küçük bir gazeteci olarak, bu büyüklerimi daha iyi değerlendirmek için Dr. Serra Menekay Oncel derlediği bir araştırmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu anlamlı günde, birazcık olsun çeveremizi daha iyi değerlendirmek adına sanırım faydalı olur. Psikologlar Justin Kruger ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan
teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan
güvenini artırır" der.
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan
araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp
anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar,
niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar..
Değerlendirme zaafı:
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell
Üniversitesi' nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular.
Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını
tahmin etmelerini" istediler.
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin),
testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar
yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü
denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini
düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000
yılında Ig Nobel * de kazandılar.)
Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten
acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme"
kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması.
Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını
övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan
en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak"olarak
görecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında
"fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne
çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar,
kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için
kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri
tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Sonuçta, "kifayetsiz
muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha
yukarılara çıkacaklardır.
Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak verecek misiniz ?

17 Nisan 2010 Cumartesi

Bu doktarlarla ilaççılar ne yer, ne konuşur?


Hep dikkatimi çeker, bu ilaç mümessilleriyle bazı doktorlar birbirlerini çok severler! Neredeyse yedikleriyle içtikleri ayrı gitmez! Yardımlaşma, kaynaşma, gülüşme vs. vs.. Birbirlerine olan tutkunlukları özendirecek seviyededir. Tabi sonuçta halkın sağlığı söz konusudur. Siz zannetmeyin ki, lüks lokantalarda ve otellerde bir araya gelince sadece gülüp oynuyorlar; hayır. Kesinlikle; halkın sağlığını nasıl düzeltiriz diye konuşurlar hep!
Bu ilaç firmaları o kadar yardımsever, o kadar ince düşüncelidir ki; bazı doktorları hiç yalnız bırakmaz. Arada onlara hediyeler alırlar. Gezmelere götürürler.
Bu ilaç firmaları çalışanlarına da çok özen gösterir. Altlarına son model arabalar verir. Erkekler kaliteli takım elbiseler giyer. Kadınlar hep güzel giyinir. Topuklu ayakkabı en vazgeçilmezdir bayanlar için! Hergün hastalarla uğraşan doktorların morali yüksek tutulmalıdır ne de olsa.
Evet sağlıksız ve savruk bir ilaç tüketim alışkanlığı olan bizim gibi ülkelerde bunlar yaşanır. Baş döndürücü rantlar çıkar ortaya. 8 liralık ilaç olar 80 lira. Herkes kazanır mutlu olur! İşte bide bu operasyonlar falan olmasa! Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda eczanalere yönelik de bir operasyon gerçekleşmişti. Memleketin anlı şanlı eczacıları yok olup gitti!
Yazık bu millete.
Yapanlara da yazıklar olsun. Dürüst çalışan doktorlar ve ilaççıları tenzih ederim. Canla başla çalışan yöneticilerinden ellerinden öperim. Ama hırsına kapılanları da başka şekilde öperler! Doğrusu da bu…


Domuz ile ineğin hikayesi

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde cimri mi cimri bir adam varmış. Adam cimri olmasına 
cimriymiş ama, cimri olmaktan da utanırmış aslında. Düşünmüş, taşınmış bilgeliğine hayran olduğu 
bir kişiye akıl danışmış. Çevresinin sevgisini kazanamamaktan, beklediği saygıyı görememekten 
yakınmış. 
    Bilge, adamı dikkatle dinlemiş, sonra dingin sesiyle özlü bir öykü aktarmış: 
    Çiftliğin birinde domuzun biri, komşusu ineğin insanlardan gördüğü itibarı kıskanır, işin kötüsü 
bunun nedenini de hiç anlayamazmış. Günlerden bir gün komşusu ineğe insanların kendisini hiç 
sevmediğinden dert yanarak: 
    "Sen onlara süt veriyorsun, ben ise daha fazlasını veriyorum. İnsanlara etimi veriyorum, 
derimden ayakkabı, kıllarımdan en iyi fırçalarını yapıyorlar. Dişlerimin kıymetine ise nerdeyse paha 
biçemiyorlar. Yine de niye beni senin kadar sevip saymıyorlar?" demiş. 
    İyi yürekli inek şöyle bir iç çektikten sonra: 
    "Belki de dostum" demiş.
  1- Geçici cevap   ''bu verdiklerinin kıymetini sen hayatta iken anlayamazlar emin ol arkandan dualarını esirgemeceklerdir'' der domuz mutlu olur
  2- Gerçek cevap "Sen bütün bunları ancak öldükten sonra , ben ise hayatta iken 
verdiğimdendir." 

8 Nisan 2010 Perşembe

Rekabet Analizi Raporu kimlerin işine yaradı?

Çanakkale iş alemi Cumartesi günü büyük bir heyecan ile Truva Otelinde toplandı. Kuş sütü eksik kahvaltı sofraları etrafında bir araya gelen iş dünyası ve bürokrasi, keyif çayları eşliğinde İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Haluk ÖRS’ü dinlemeye başladı.
Sabah sigarasının tüm benliğimizi bastırmasına rağmen en az beş dakika Sayın Örs’ü dinlemeye başladık.

Bu arada Ticaret ve Sanayi Odası Personeli tarafından dağıtılan, Analiz Raporu Özeti de elimize ulaştı. Kapağıyla birlikte 9 sayfa. 24 puntoyla yazılmış. Yaşlı işadamları okusun diye herhalde. Gazeteci arkadaşımız İlker Yurttaş’ın ve köşe yazarları Sami Er’in de dediği gibi, bildik sözler, yargılar. Sağolsun Sami Er konuyu 5N 1K’ya da bağlamış ki bir adım daha ileri gidildi.

Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri Abdurrahim Temiz’i daha sonra aradım. ‘Bu iş kaç paraya oldu’ soruma karşılık; sekreter sesi gibi o da yönlendirme yaptı; Yönetime sor. Tamam sorarız. Ama mesele o değil. Bu arada çalışmanın kitap haline getirileceğini ve ilgili yerlere dağıtılacağını söyledi kendisi hakkını yemeyeyim. Genel Sekreterliği’nin hakkını vereyim. O çok şeyi bilir ama konuşmaz. Daha bir çok kurumdaki kilit adamlar gibi!..

Ana Sayfa'dan devam

Evet kaldığımız yerden devam edelim. Birinci sayfada girişi yapmıştık. Sonuçta ‘Rekabet Analizi Raporu’ hiç işe yaramadı diyenler çoğunlukta. Kahvaltı arkası sigarası için kendimizi dışarı attığımızda yaptığımız yorumları buraya yazmayacağım. Ayıp olur. Ben bugün sizlerin merakını gidermek istiyorum. Rekabet Analizi Raporu kimin ya da kimlerin işine yaradı? İşte bu sorunun cevabını arayacağız.

Tarih 28 Mart 2010. Çanakkale’nin tatil gazetesi Aynalı Pazar’ın kapağı. “Alkışlar Ticaret ve Sanayi Odası’na” manşet. Manşet altı, “Anadolu’da hakim olan ‘yatırım gelsin de nasıl gelirse gelsin’anlayışına karşın, Çanakkale’de Ticaret ve Sanayi Odası gelişime karşı, planlama talebinde bulunuyor”
Bizim henüz görmediğimiz, ama çok yakında kitap olarak karşımıza gelecek raporun Başbakan’a verildiği de belirtiliyor haberde. Ara başlıklarla devam eden haberde ilk spotta: Yatırım Fetişizmi * ve Planlama, Yatırım ama nereye ve nasıl?, Yılmadan Mücadele etti ve Düğmeye Basıldı ara başlıklarıyla haber tamamlanıyor.
Yani Aynalı Pazar Gazetesi diyor ki; Bu büyük bir iştir. Bu büyük işi ÇTSO yapmıştır. Başbakana vermiştir. İlin master planı için de Başbakan’dan söz alınmıştır.
Yani anlayacağınız, raporun kitap haline gelmesi muhtemelen Aynalı Pazar tarafından gerçekleştirilecek. Yani ikinci kazanan. Birincisini biliyorsunuz, Sayın Örs yemiş içmiş gezmiş. Derlemiş, toparlamış. Alacağını da almıştır herhalde.

Gelelim üçüncü kazanana. Üçüncü kazanandan çok öğrenen desek daha doğru da olur. Tr 22 Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mustafa Gündoğdu. Ne alakası var falan demeyin durun! Zat ı muhterem Biga Kaymakamlığı’ndan, Kalkınma Ajansı Genel Sekreterliğine gitti biliyorsunuz. Maaşı da iki misline falan çıktı. 8 bin lira cık bişey işte. Benim bildiğim İbrahim Bodur kendisini çok seviyor. Yanlış söylemeyeyim, beraber ya hacıya ya da ümreye gitmişlerdi.
İşte burada beni en çok mutlu eden şey o oldu. Köylere Hizmet Götürme Birliği tecrübesi dışında tipik bir bürokrat olan Sayın Gündoğdu’ya gündoğdu. Bence hatim etmesi gereken bir araştırma bu. Memleketi kalkındıracak adam için bulunmaz bir fırsat. Hatta kendisini bu yayından sınava tabi tutsak derim!.. Neyse Büyüklerimin işine karışmamayım!
Saygılarımla


* Fetişizm aslında cinsel anlamı olmayan fakat birey için simgesel ve cinsel çekicilik kazanmış bir nesne ile cinsel doyum tutkusudur. Örneğin, çorap, ayakkabı, kalem, mendil, topuk gibi nesneler bilinen fetişist nesnelerdir. Normal insanlarda cinsel organa ya da vücudun tümüne yönelen cinsel ilgi fetişistte fetiş saydığı bölgelere ya da nesnelere yönelir. 

2 Nisan 2010 Cuma

Benim de belediyeden isteklerim var!

Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri!
Katı Atık Sistemi Ücret tarifesi mektubunuz elime ulaştı. Mektubunuzda müjdelediğiniz yeni vergileri kalbim küt küt çarparak okudum. Ferman buyurduğunuz ücretleri en kısa zamanda iki eşit taksitte hesabınıza yatıracağıma söz veririm.
Siz ki Paris görmüş, Roma görmüş; hatta Sidneylere katar gitmiş bilgisi görgüsü yüksek insanlarsınız. Herhalde Çanakkale’nin bu yerler gibi havası suyu tertemiz bir yer olması için çalışıyorsunuz.
İşte bende bu aşamada sizlerden bir iki ricada bulunacağım. Önce gelin şu su ücretlerini bir yarıya indirin. Bildiğiniz gibi altyapı çalışmaları nedeniyle kazılmadık yer kalmadığı için toz bulutları içinde kalan Çanakkale’de, bazı sorunlar yaşıyoruz. Çamaşır makinaları neredeyse 24 saat çalışıyor. Beyaz gömleklerimizin hepsi sarardı. Deterjan harcamalarımız iki misline çıktı. Esnaf elinde toz beziyle kırıtmaktan harap ve bitap düştü.

Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri!
Bu mektubumu lütfen ciddiye alın. Gelin su ücretlerini bir yıllığına yarıya indirin. Çanakkale halkının sabrına karşılık sizde bir jest yapın da o güzel ellerinizden öpelim. Hep siz öpecek değilsiniz ya!

Ve Sayın Başkanım, size de bir konuda seslenmek istiyorum. Çok gezdiğiniz için sizi özlüyoruz. Fransa, Bulgaristan ve Romanya gezileriniz oldu. Umarım Çanakkalemiz turizmine önemli katkılar sağlayacaktır. Ama siz yokken, belediye çalışanları sanki biraz gevşiyor gibi geliyor bana. Yerinize bıraktığınız arkadaşlarınız bu işi beceremiyor falan demiyorum yanlış anlamayın. Onlar artık alıştı baya. İşte bir de arada hatlar karışmasa! İsimler çakışmasa.. Memleketi gül gibi idare edecekler.. Sizin de gözünüz arkada kalmayacak.

Ha unutmadan birde sanki daire müdürlerinde de bir gerginlik, bezginlik var gibi. Hepsi yetenekleri ölçüsünde icraatlarını yapıyor ama, sanki vatandaş bunu anlamıyor gibi geliyor bana.. Tabi ne de olsa 20 yıllık iktidar memuru olmak da insana biraz fazla güven veriyor. Bana öyle geliyor valla. Neyse sonra yine dertleşirim ben sizinle..
Sevgi ve saygılarımla Sayın Başkanım ve değerli meclis üyeleri…











Haftanın fıkrası

Dört arkadaş aynı araçla yolculuk ederken trafik kazasında ölür.
Azrail:
—Türk cehennemine mi? Yoksa A...vrupa cehennemine mi gitmek istersiniz?
Şaşıran dört kafadardan biri:
—Fark nedir?
Azrail:
— Avrupa cehenneminde her gün bir kepçe, Türk cehenneminde her gün bir kova bok yersiniz!!
Üç tanesi:
— Biz Türk doğduk, Türk ölürüz!
Bir tanesi ise uyanıktır, Avrupa cehennemini seçer.. Aradan epey zaman geçer. Avrupa cehennemindeki adam artık kepçe kepçe yemekten bıkmıştır, arkadaşlarının durumunu merak eder, hallerini görmek için ziyaretlerine gider. Oysa onlar halay çekerek, sen şakrak gülerek karşılarlar onu. Dayanamaz sorar:
— Ben bir kepçesini hazmedemezken siz her gün bir kova bok yiyip nasıl bu kadar neşeli olursunuz?
— Oğlum, oğlum! Burası Türk cehennemi, bir gün bok olur kova olmaz, bir gün kova olur bok olmaz, bir gün görevli işe gelmez, gelen her boka karışır, anlayacağın 3 aydır bir bok yediğimiz yok!..